3 Ocak 2011 Pazartesi

BÜYÜK FİNALE 1 KALA : MELEZ PRENS'İN SAKİNLERİ

Ve dosyanın ilk bölümünde geldik son durağa. Yani serinin gösterime girmiş olan son bölümü Melez Prens'in dikkat çeken oyuncularına.

1. Melez Prens'in en önemli yeni ismi, lüks yaşamaya ve keyfine düşkün, itibarı ve sahip olduğu önemli bağlantılara göre öğrenci de seçen elitist yeni İksir profesörü Horace Slughorn rolüyle deneyimli karakter oyuncusu Jim Broadbent'ti. Slughorn, filmin ve hatta bütün serinin ana entrikasının sırrını elinde bulunduran oldukça önemli bir karakterdi ve bu nedenle her bölümde oyuncu kadrosuna yeni katılan öğretmen karakterlerinde olduğu gibi 6. film de çoğunlukla Jim Broadbent'in ön planda olduğu ve yeteneklerini sergilediği bir yapım oldu. Yılların deneyimine sahip bir aktör olan Broadbent izlemesi gayet keyifli ve başarılı bir performans sergiledi ancak önceki üç filmde kadroya dahil olan David Thewlis, Brendan Gleeson ve Imelda Staunton kadar çarpıcı şekilde sahne çalamadığını da söylemek lazım. Broadbent'le ilgili yapılan tek eleştiriyse, karakterin dış görünüşünün kitaptaki tasvirle pek uyuşmamasından kaynaklandı. Kitapta bir oturma koltuğu kadar şişman bir vücuda ve fok balığınınkine benzer gür beyaz bıyıklara sahip olduğu söylenen Slughorn karakteri filmde daha zayıf, sakal ve bıyıktan tamamen arındırılmış bir şekilde tasvir edilmişti ve yer yer de başına Muggle dünyasındaki Oxford profesörleri gibi kep takmıştı. Filmi hiçbir şekilde beğenemeyen fanların gözünde, karakterin dış görünüşü de filmin tü kaka ilan edilmesi için kullanılan silahlardan biri haline geldi.


2. Filmin dikkat çeken bir diğer önemli yeni karakteriyse, Harry'nin baş belası Draco Malfoy'un annesi Narcissa Malfoy'du. Bu rol için haber sitelerine düşen ve serinin fanlarını oldukça heyecanlandıran isim İngiliz-Avustralya kökenlerine sahip güzel oyuncu Naomi Watts'tı. Watts'ın yakın arkadaşı Nicole Kidman'ın ismi de yıllar önce 2. film Sırlar Odası için anılmıştı. Tıpkı 2004 yılının sonlarında Rowan Atkinson'ın adının Lord Voldemort karakteri için ciddi şekilde anılması gibi Naomi Watts'ın adı da fanların güzel hayaller kurmasına yetecek kadar bir süre boyunca ortalıkta dolandı. Ancak en nihayetinde Watts'ın menajeri tarafından bu haberler yalanlandı. Zaten WB.'un da başka planları vardı. Eski bir dosta verdikleri başka bir rolü zorunluluktan dolayı onun ellerinden geri almak durumunda kalmışlardı ama artık engeller ortadan kalktığı için zamanında kazanılmış hakkını kendisine geri iade etmek istiyorlardı.

5. film Zümrüdüanka Yoldaşlığı'nda Bellatrix Lestrange karakterini canlandırması için seçilen asıl isim olan Helen McCrory, hamileliği gündeme gelince filmin kadrosundan çıkartılmıştı ama o zaman canlandıramadığı Bellatrix karakterinin ablası Narcissa rolünü canlandırmak için seriye geri dönecekti. Hem de asıl rolü Bellatrix'e ait olan bir göndermeyle. Dikkatli sinemaseverlerin, Helen Mirren'ın "En İyi Kadın Oyuncu" Oscar'ını kazandığı "The Queen - Kraliçe" 
filminde, İngiltere Başbakanı Tony Blair'in eşi Cherie Blair rolünden hatırlayacakları McCrory, filmde oldukça az bir süre görünüp, toplam 3-4 replik sarfetmişti. Giyimi - kuşamı, hali - tavrı Malfoy ailesine yakışır şekilde sorunsuzdu ama kısacık rolü, hakkında iyi ya da kötü bir eleştiri yapmayı imkansız kıldı. Fanların tepesinin tasını attıransa Narcissa'nın saçları oldu. Çünkü kitap serisinin ideal safkanlık örneğini en güzel temsil eden, hepsi doğuştan sarışın üyelere sahip bir aile olan Malfoylar'ın annesi, hatrı sayılır derecede kahverengi saça sahipti. Aslında filmin çekimlerinin başladığı ilk dönemlerde setten basına yansıyan fotoğraflarda McCrory'nin saçlarının, olması gerektiği gibi tamamen sarı renkte olduğu görülüyordu. Ancak sonradan yapılan bir değişiklikle, Narcissa karakterinin aslen Black ailesinin bir üyesi olduğunu vurgulamak için saçının üst kısımları kahverengi yapıldı. Fanlar kızmıştı kızmasına ama McCrory asıl kabul ettiği Bellatrix rolünü bir şekilde de olsa kendisinde yaşatmıştı. Çünkü iki kız kardeşten Bellatrix tamamen siyah, Narcissa ise tamamen sarı saçlıydı.


3.  6. filmin en öne çıkan genç oyuncusu ise Ron'un fırtınalı bir ilk aşk yaşadığı Gryffindor öğrencisi Lavender Brown rolündeki Jessie Cave'di. Cave, rolü 7.000 katılımcının arasından sıyrılarak kapmıştı, bunu da denemelerde Rupert Grint'le öpüşerek başarmıştı. Üstelik filmde rakibesi olarak karşısında duracak olan Hermione karakterini canlandıran Emma Watson, role Jessie Cave'in seçilmesi için bizzat ufak çapta kulis çalışması yapmıştı. İşin en ilginç kısmı ise şimdi geliyor : Lavender Brown karakteri aslında 2. ve 3. filmlerde de yer almıştı, üstelik zenci olarak. Karakteri 2. filmde Kathleen Cauley, 3. filmde de Jennifer Smith isimli iki siyahi oyuncu canlandırmıştı. Ancak karakter her iki filmde de hiç repliğe sahip değildi ve okulda eğitim gören herhangi bir figüran öğrenci konumundaydı. Dahası yazar Rowling de kitaplarda Lavender karakterinin etnik kökeninden özel olarak hiç bahsetmemişti. Bu nedenle 6. filmde önemli bir role sahip olacak karakter için beyaz tenli olan Jessie Cave seçildi ve Lavender karakterini bütünüyle üstlenmiş oldu. 2. ve 3. filmlerdeki Lavender Brown karakteri ise sadece filmlerin oyuncu listesinde adı geçen bir figüran olarak kaldı. Bu küçük detayı bilmeyen izleyiciler için film serisinde tek bir Lavender Brown var, o da Jessie Cave.


4. Melez Prens'te zorunlu bir oyuncu değişikliği de yapıldı. Tom Riddle karakterini 2. filmde başarıyla canlandıran ve fanlardan da büyük kabul gören Christian Coulson, yaşı çok büyük olduğu için 6. filmde rolünü tekrar canlandıramadı. Başta asıl üçlü olmak üzere Hogwarts öğrencilerini canlandıran bazı genç oyuncuların yaşları da olması gerekenden fazlaydı ama 16 yaşındaki Tom Riddle'ı canlandırması gereken Coulson'ın yaşı filmin çekimleri başladığı sırada 29 olmuştu ve 2. filmdeki gibi bir "genç gösterme" operasyonundan faydalanması artık imkansızdı. Kendisi role geri dönmek istediğini açıklasa bile yönetmen David Yates başka bir oyuncu kullanmaya karar verdi. Tony ödüllü İngiliz aktör Stephen Dillane'nin oğlu Frank Dillane, rolü Coulson'dan devralarak ilk kez 2. film Sırlar Odası'nda tanıştığımız Tom Riddle karakterini canlandırdı. Fanlar bu rolde çok benimsedikleri Christian Coulson'u tekrar izleyemedikleri için başta üzüldüler ancak Frank Dillane, karakteri o kadar büyük bir başarıyla canlandırdı ki, Coulson'ın ardından sırıtmak şöyle dursun, neredeyse onu ezen bir performans gösterdi. Büyüklük egosu uğruna dış görünümünü deforme edecek kadar karanlık sanatlara dalarak gelecekte Lord Voldemort'a dönüşecek olan genç delikanlı rolündeki sinsi, hesapçı, soğukkanlı tavırları o kadar başarılı, karşısındakini aşağılayan bakışları o kadar alaycıydı ki, filmi izleyenlerin Coulson'un gidişine pek fazla üzülecek vakti olmadı.

  
5. Ve 6. filmin kadrosuyla ilgili düşülmesi gereken son bir not var. Oyuncu kadrosuyla ilgili değil, teknik kadroyla ilgili. Serinin tarihinde oyuncular arasında yaşanan rol paslaşmalarının bir benzeri bu filmin beyin takımında yaşandı. 5. filmin yönetmenlik koltuğu için adı geçen isimlerden biri de Amelie filmiyle bir nevi çağdaş zamanlar masalı yaratıp, büyük beğeni kazanan bir modern klasiğe imza atan Jean Pierre-Jeunet'ydi. WB. 5. filmin yönetmenlik koltuğuna Jeunet'i oturtamadı belki ama 6. filmin görüntü yönetmenliği koltuğuna Amelie ve A Very Long Engagement - Kayıp Nişanlı'da Jeunet ile çalışan ve her iki filmin de hemen ayırdedilmesine sebep olan o meşhur sarı görüntülerine imza atan görüntü yönetmeni Bruno Delbonnel'i görüntü yönetmenliği koltuğuna oturttu. Delbonnel de tıpkı bir önceki filmde aynı görevi üstlenen Slawomir Idziak gibi kendisiyle özdeşleşen imza niteliğindeki renkleri filmin her yanına serpiştirdi. Filmin gri ve yeşillerden arta kalan hemen hemen bütün sahneleri mutlaka sarı ve sarımtrak renklerdeydi. Hatta filmin son sahnesi ve kapanış jeneriği tamamen sarı ve tonlarındaydı. Bruno Delbonnel o kadar başarılı bir işçilik çıkardı ki film "En İyi Görüntü Yönetmenliği" kategorisinde 2010 yılı 82. Oscar Ödülleri'ne aday oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder